ŞEMALAR VE BUGÜNÜN PRANGASI GEÇMİŞ

Şemalar, kendimiz ve çevremiz hakkında kalıplaşmış olan, deneyimlerimize dayalı gelişen düşüncelerimizdir. Şemalar, erken çocukluk döneminde ortaya çıkıp, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde gelişerek tüm yaşam boyu etkilerini sürdürürler (Bintaş Zörer, 2015).

Eylül 12, 2023 - 16:17
Eylül 26, 2023 - 21:17
 0  18
ŞEMALAR VE BUGÜNÜN PRANGASI GEÇMİŞ
ŞEMALAR VE BUGÜNÜN PRANGASI GEÇMİŞ

    Şemalar, kendimiz ve çevremiz hakkında kalıplaşmış olan, deneyimlerimize dayalı gelişen düşüncelerimizdir. Şemalar, erken çocukluk döneminde ortaya çıkıp, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde gelişerek tüm yaşam boyu etkilerini sürdürürler (Bintaş Zörer, 2015). W. Winnicott bu konu hakkında ‘’ İyi uyum sağlayabilen yetişkinler olabilmemiz için çocukluğumuzun kusursuz olmasına gerek yoktur. Yeterince iyi olması yeterlidir.’’ demiştir (Young & Klosko, 2011, s. 46). Bir çocuğun yeterince iyi bir çocukluk geçirmesi için güvende hissetmeye, başkalarına bağlanmaya, özerkliğe, özgüvene, kendini ifade edebilmeye ve ebeveynleri tarafından gerçekçi sınırlar konulmasına ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçların giderilmemesi, olumsuz yaşantılara sebep olur. Şemaların oluşmasına katkı sağlayan en büyük sebep ise çocukluk döneminde yaşanan olumsuz yaşantılardır (Bintaş Zörer, 2015). 

Şemalar Nasıl Oluşur? 

   Bir bebek için en önemli duygulardan birisi güvenlik duygusudur. Dünyayı güvenilir bir yer olarak görmesi için ihtiyaçları tutarlı bir şekilde karşılanmalıdır. Güvende hisseden bir bebeğin ebeveynleri duygusal ve fiziksel olarak ulaşılabilirdir. Hep oradadırlar. Bebek ihmal edilmez, terk edilmez ve sevgi görür. Temel güvenlik duygusunu alamayan bir çocukta terk edilme şeması, kuşkuculuk şeması ve kötüye kullanım şeması ortaya çıkabilir (Young & Klosko, 2011, s. 46-48). Her an terk edileceğini, başkalarının onu kötüye kullanacağını, herkesin onun arkasından bir iş çevirmek için zaman kolladığını düşünürler. Birisine güvenmek onlar için zordur. 

    Güvende hisseden bebek, güvenli bağlanır. Bowlby (1969), bağlanmayı bir kişiye yakınlık duymak ve onu sürdürmek olarak tanımlamıştır (Demirkan, 2006).. Güvenli bağlanan çocuk, iyi uyum sağlar. Güvenli bağlanamayan bir çocukta duygusal yoksunluk şeması ve sosyal izolasyon şeması ortaya çıkabilir (Young & Klosko, 2011 s. 48-49). Yetişkinlik hayatında kimsenin onu gerçek anlamda sevmeyeceğini, hiçbir yere ait olamayacağını hisseder.  

   Çocuk, ebeveynlerinden ayrı bir dünya kurmak, bir kimliğe sahip olmak için özerkliğe ihtiyaç duyar. Yeterince sorumluluk almalı, tek başına yapma konusunda desteklenmelidir. Bu konuda desteklenmeyen çocuk bağımlılık şeması ve dayanıksızlık şemasına sahip olabilir  (Young & Klosko, 2011 s. 49-50) Yetişkin olduğunda dahi ailesinden maddi ve manevi olarak ayrılmakta güçlük çeker. Hayatın zorluklarına tek başına göğüs geremeyeceğini düşünür. Yanında hep onu kollayıp koruyacak kişileri arar. 

 Özerkliğin yanında özgüven duygusu da önemlidir. Özgüvenli yetiştirilemeyen çocuk, kusurluluk ve başarısızlık şemalarına sahip olabilir (Young & Klosko, 2011 s. 51-52). Hayatında her şey düzenli gitse bile (düzenli bir iş, iyi bir ilişki, iyi sosyal çevre vb.) içten içe yine de kendini kusurlu hisseder. ‘’Hep bir şeyler eksik’’ diye düşünür. Bunun tam tersi olarak bu kişiler özgüvensiz büyüdükleri için bazı becerileri gelişmemiş olabilir. Bunun sonucunda gerçekten başarısız oluyor olabilirler.  

   Çocuğun kendini ifade etmeye, duygularını göstermeye ihtiyacı vardır. Kendi ihtiyaçlarının da en az diğerleri kadar önemli olduğunu bilmelidir. Kendini ifade etmeye teşvik edilmeden büyüyen çocuk, boyun eğicilik şeması ve yüksek standartlar şemasına sahip olabilir  (Young & Klosko, 2011 s. 52-54). Bazıları kendi başına karar alamazken bazıları da her şeyde çok başarılı olmak isterler. Standartları çok yüksektedir. 

   Çocuğun kendi ihtiyaçlarını bilmesinin yanında ebeveynleri tarafından konacak gerçekçi sınırlara da ihtiyacı vardır. Ebeveynleri yeri geldiğinde destek olurken yeri geldiğinde ise bazı şeylere sınır koymalıdır. Gerçekçi sınırlar koyamayan ebeveynlerle büyüyen bir çocuk, haklılık şemasına sahip olabilir (Young & Klosko, 2011 s. 54-56). Şemaların kökenleri kişiden kişiye farklılık gösterse de ortak yönleri bireye zarar vermeleridir (Bintaş Zörer, 2015). 

Tekrarlama Zorlantısı 

    Şemalar duygularımızı tetikler, ilişkilerimizi etkilerler. Biz bazen fark etmesek de hayatımızın hep bir yerinde varlardır. Hayatımız yolunda giderken ‘’Hep bir şeyler eksik’’ dediğimiz noktada, hayatımız yolunda gitmezken ‘’Neden böyle oluyor?’’ dediğimiz noktada ve sürekli aynı tarzda insanlarla ilişkiler kurduğumuz, aynı tarzda olaylar yaşadığımızda ‘’Neden hep aynı şeyler, hep aynı kişiler beni buluyor?’’ dediğimiz noktada karşımıza şemalar çıkar. 

   Çocukken ihmal edilmiş, terk edilmiş, yeterince sevilmemiş, taciz edilmiş, kusurlu bulunmuş, eleştirilmişizdir. Yetişkin olduğumuzda ise bizi ihmal eden, terk eden, yeterince sevmeyen, taciz eden ve eleştiren insanlarla birlikte oluruz. Bu tekrarları romantik ilişkilerimizde, iş hayatımızda, arkadaşlık ilişkilerimizde görürüz. Freud buna ‘’tekrarlama zorlantısı’’ adını vermiştir. Çocukluğumuzdaki acıları tekrar tekrar kendimize yaşatırız. Örneğin kendini ihmal eden ebeveynlere sahip bir kişi, kendini ihmal eden biriyle evlenir. Ebeveynleri kendisine yeterince sevgi göstermeyen bir çocuk, yetişkinliğinde sevgisini göstermeyen partnerlere çekim hisseder.  

   Çocuklukta bunun acısını zaten yaşamışken, neden bunu yetişkin hayatımızda da tekrar ederiz? Psikanalist Steven Cooper (2015), tekrarlama zorlantısının sebebini olayın yaşandığı yeri bir olay yerine benzeterek açıklar. Cooper (2015)’a göre kişi aynı olay yerine giderek, acıyı tekrar tekrar yaşayarak çözmeye çalışır. Şema yaklaşımına göre ise şemayı tetikleyen duygular, tanıdık duygulardır. Bizi evimizde hissettirir. Rahattırlar. Konfor alanımızdan çıkmaya gerek duymayız. Belirsizlik yoktur, kontrol hissi sağlarlar. Acı verse bile, tanıdıktır. Dünyayı böyle öğrenmişizdir. Taciz edilen bir çocuk insanları ‘’güvenilmez’’ olarak etiketlese de yine hayatına güvenilmez kişileri seçer. Çünkü bu öğrendiği ve inandığı şeydir. Şemaya olan inancımızdan vazgeçmek, dünyanın nasıl bir yer olduğunu bildiğimiz inancımızdan da vazgeçmek anlamına gelir. Bir bakıma bu inançtan vazgeçersek, dünyayı bilmeyeceğimizi düşünerek belirsizliğin içine düşeceğimizi sanarız. Ne kadar acıtsa da yapmayız.  

   Şemalara olan içten içe güvenimiz, bize tutarlılık hissi sağlar. Bu tutarlılık hissi, insan güdüsünün bir parçasıdır. Bu yüzden şemaları değiştirmek zordur. Her ne kadar zor olsa da imkansız değildir. Değişimin ilk adımı, onu anlamaktır. ‘’Böyle olmamı sağlayan düşüncem hangisi? Neden böyle düşünüyorum? Böyle düşünmemek için ne yapabilirim?’’ gibi sorularla şemamızı anlamaya ilk adım atılabilir.  

  

 KAYNAKÇA 

Cooper, S.H. (2015). Reflections on the Analyst’sGood EnoughCapacity to Bear Dissappointment with Special Attention to Repetition. Journal of the American Psy. Ass. 63 (6), 1193-1213. 

Demirkan, S. (2006) Özel Sektördeki Yöneticilerin ve Çalışanların Bağlanma Stilleri, Kontrol Odağı, İş Doyumu ve Beş Faktör Kişilik Özelliklerinin Araştırılması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 

Young, J. E. & Klosko J. S. (2011). Hayatı yeniden keşfedin. İstanbul: Psikonet Yayınevi 

Zörer, P. B. (2015). Bağlanma kuramı perspektifinden sosyal kaygı: Erken dönem uyumsuz şemalar ve reddedilme duyarlılığının rolü. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 

Tepki Ekle

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Nilay Korulu Kastamonu Üniversitesi Psikoloji Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Üniversite hayatım boyunca alanımda kendimi geliştirmek için çeşitli eğitim ve seminerlere katılıyorum. Edebiyata ve yazı yazmaya ilgim var. Yazılarımı çeşitli dergilere yolluyorum ve düzenli olarak Sayedra Blog ekibinde yazı yazıyorum.