"PENCEREDEKİ KADIN" FİLM ANALİZİ

“Penceredeki Kadın ”filmi Anna Fox’un yaşadığı sarsıcı olay sonrasında gelişen agorafobi rahatsızlığı, antisosyal kişilik bozukluğu ve bunların belirtileri üzerinde durulmuştur. Anna Fox günün büyük bir çoğunluğunu komşularını izlerken geçirmektedir. Film Anna Fox’un bu esnada bir cinayeti gördüğünü düşünmesi ile ilerleyen olayları anlatmaktadır.

Ocak 19, 2024 - 12:19
Ocak 22, 2024 - 17:21
 0  17
"PENCEREDEKİ KADIN" FİLM ANALİZİ
"PENCEREDEKİ KADIN" FİLM ANALİZİ

“Penceredeki Kadın ”filmi Anna Fox’un yaşadığı sarsıcı olay sonrasında gelişen agorafobi rahatsızlığı, antisosyal kişilik bozukluğu ve bunların belirtileri üzerinde durulmuştur. Anna Fox günün büyük bir çoğunluğunu komşularını izlerken geçirmektedir. Film Anna Fox’un bu esnada bir cinayeti gördüğünü düşünmesi ile ilerleyen olayları anlatmaktadır. Anna, çocuk psikoloğu olarak meslek hayatına devam ederken, hayatındaki trajik olaylarla başa çıkmakta zorlanan bir karakterdir. Eşini ve kızını kaybetmenin acısıyla, güvenli liman olarak gördüğü evinden dışarı çıkamaz hale gelmiştir. Bu içsel çatışma, onun günlük yaşantısını durağan ve izole bir hale getirmiştir. Anna'nın komşularıyla tanışması, özellikle Aliastair, Jane ve Ethan ile birlikte geçirdiği zaman, onun yaşamına yeni bir perspektif katmıştır. Ancak Anna'nın gerçeklik algısı, Jane'in öldüğüne dair tanıklığıyla sarsılır. Polise bu durumu anlatma çabası, psikolojik sağlığı konusundaki ön yargılara takılır. İlaç kullanması, alkol tüketmesi ve evden dışarı çıkmaması, Anna'nın söylediklerinin inandırıcılığını zedeler. Anna, deliller bulma çabası içinde, Jane ile mutfakta sohbet ettiği sırada çektiği kedi fotoğrafını kullanarak gerçeği kanıtlamaya çalışır. Ancak, bu çabaları başlangıçta başarısız olur ve polisler, Jane'in hala yaşadığına inanmaya devam eder. Ancak daha sonra, öldürülen kişinin aslında Jane değil, Aliastair'in kendisini Jane olarak tanıtan eski eşi Katherine olduğu anlaşılır. Film, Anna'nın yaşadığı travma, izolasyon ve gerçeklik ile kurduğu ilişki üzerinden şekillenir. Eşini ve kızını kaybetmenin yarattığı acı, onun hayatını etkilerken, komşularıyla yaşadığı olaylar, bu travmayla yüzleşmesine ve gerçeği ortaya çıkarmasına yardımcı olur.


TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU KAPSAMINDA İNCELENMESİ

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), kişinin bir travmatik olayın ardından uzun süre devam eden stres tepkileri sergilemesi durumunu kapsayan bir psikiyatrik bozukluktur. DSM- 5'e göre, TSSB, belirli kriterlere dayanarak tanımlanır. Bu kriterler arasında, travma sonrası bir aydan uzun süren istek dışı anımsamalar, travma ile ilgili iç ve dış uyaranlara karşı sıkıntı yaşama, tekrarlayıcı kabuslar, travmatik olaylardan kaçınma, olumsuz düşünce ve duygular geliştirme ve bu deneyimle ilgili davranışlarda değişiklik yer almaktadır. Anna'nın kocasını ve çocuğunu kaybetmesinin ardından benzer semptomlar yaşadığı görülüyor. Anna'nın panik atak sırasında gördüğü uçan görüntülerin aslında karla ilgili bir felaket sonucu uçuşan kar taneleri olduğu ortaya çıkar. Buradan Anna'nın geriye dönüşler yaşadığı anlaşılıyor. Hayatta olduklarına inanması ve telefonda konuştuklarını iddia etmesi, içinde bulunduğu korkunç senaryoyu inkar ettiğini gösteriyor. Buradan, gerçeği değerlendirme yeteneğinin engellendiği sonucunu çıkarabiliriz. Başkalarından uzaklaşmak ya da yabancılaşmış hissetmek kaçınma davranışlarını gösterir. Uyarılma, seslerin neden olduğu ani şoktur. Bu değerlendirme, Anna'nın TSSB belirtileri taşıdığını ve yaşadığı travmanın etkisi altında olduğunu göstermektedir. Bu noktada, profesyonel bir yardım alması ve tedavi süreçlerine yönlendirilmesi önemlidir.


AGORAFOBİ KAPSAMINDA İNCELENMESİ

Filmde öne çıkan ilk patolojik hastalık Anna'nın agorafobisidir. Yaşanan trajedi sonucunda eşini ve kızını kaybetmiş olması, dış dünyaya karşı güvensizleşmesine neden olmuş, kendine güvenli sığınak kurduğu evden çıkamaz hale gelmişti. Amerika Psikiyatri Birliği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabında (DSM-5) agorafobi kaygı (anksiyete) bozuklukları arasında yer almaktadır. DSM-5 A ve B tanı kriterlerine baktığımızda toplu taşımaya binme, kapalı alanlarda bulunma, kalabalık yerlerde bulunma, evden çıkma konusunda korku ve kaygının çok fazla olduğunu görebiliriz. Filmin ana karakteri Anna Fox, evinden çıkamama belirtileri gösteriyor. Film sahnelerinde Anna'nın toplu taşımaya bindiği ya da kalabalığın içinde bulunduğuna dair görseller olmasa da bu durumun onda ciddi bir kaygı yaratacağı varsayılıyor. Dışarıyı güvenli alan olarak görmeme sebepleri içinde, eşini ve kızını kurtarmak için yardım çağırmak istediği sırada telefonunun çekmemesi, kimseye ulaşamaması yer alabilir. Yaşadığı travma sonucu “yardıma ihtiyacım olduğunda kimse beni kurtaramaz düşüncesindedir”. Filmde agorafobinin dikkat çeken bir diğer yönü ise terapistin Anna'nın evini düzenli olarak ziyaret etmesi ve seansları buna göre düzenlemesidir. Bir diğer dikkat çekici an ise Cadılar Bayramı kutlamaları sırasında Anna'nın evine fırlatılan yumurta sesleriyle uyanmasıdır.
Kapıya yaklaşıp çocukları uyarmalı. Ancak bu onun için son derece zor bir durumdu ve Anna kapıya ulaştığında nabzı hızla yükseldi, ağlamaya başladı ve sonunda dehşete kapılarak bayıldığını görüyoruz.


ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU KAPSAMINDA İNCELENMESİ

Antisosyal kişilik bozukluğu filmin katili Ethan'ın davranışlarına bakılarak yorumlanabilir. Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler yalan söyleme, okuldan kaçma, hırsızlık, kavga, madde kullanımı gibi sosyal standartları ihlal eden yasa dışı eylemlerde bulunur ve bu konuda kendilerini kötü hissetmezler. Ethan'ın başkalarının haklarını küçümsemesi, okulda şiddetli öfke patlamaları, yalan söyleme eğilimi ve empati kuramamasının tümü antisosyal davranışlara bağlanabilir.

Tepki Ekle

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Berra Deniz Keskin Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsünde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık 4.sınıf öğrencisiyim.