TO THE BONE (2017)

Yeme bozukluğu türlerinden ‘anoreksiya nervoza’ bozukluğu yaşayan ve tedaviye direnç gösteren Ellen’ın anoreksiya ile mücadelesinin anlatıldığı 2017 yapımlı To The Bone (Kemiklerine Kadar) filmine birlikte göz atalım. Ve unutmadan hatırlatalım: Dikkat! spoiler içerir.

Eylül 18, 2023 - 11:27
Eylül 28, 2023 - 12:33
 0  42
TO THE BONE (2017)
TO THE BONE

Künye

Ülke: ABD

Yapım yılı:2017

Tür: Dram

Süre: 1s 47dk

Yönetmen: Marti Noxon

Oyuncular: Lily Collins, Keanu Reeves, Alex Sharp, Liana Libertino, Lili Taylor, Brooke Smith

İnceleme

Filmin ana karakteri Ellen, yaşama isteğini yitirmiş ve son derece sağlıksız bir durumda olmasına rağmen tedaviye direnç gösteren anoreksiya nervoza bozukluğu yaşayan bir bireydir. Tabi filmi incelemeye başlamadan önce anoreksiya nervozanın ne olduğundan kısaca bahsedelim. Anoreksiya, bireylerin kilo almaya karşı duydukları yoğun korku nedeniyle yemekle aralarına mesafe koyarak anormal bir derece düşük beden ağırlığına sahip olduğu ve beden algısı bozukluğu ile karakterize bir yeme bozukluğudur.

 DSM 5 el kitabında yayınlanan anoreksiya nervoza tanı kriterleri şunlardır:

A.     Anoreksiya bireyler gereksinimlerine göre enerji alımını kısıtlamaktadır. Bireyin yaşı, cinsiyeti, gelişimsel olarak izlediği yol ve vücut sağlığı açısından belirgin bir biçimde düşük vücut ağırlığının olmasına yol açmaktadır.

B.     Vücut ağırlığı kazanımından ya da şişmanlamaktan çok korkma ve son derece belirgin bir biçimde düşük vücut ağırlığında olmasına karşın vücut ağırlığındaki artışı güçleştiren kısıtlama, çıkarma ya da telafi edici davranışlarda bulunmaktadır.

C.      Bireyin vücut ağırlığını ya da biçimini nasıl algıladığıyla ilgili bir bozukluk vardır, birey kendini değerlendirirken vücut ağırlığı ve biçimine yersiz bir önem yükler, o sıradaki düşük vücut ağırlığının önemini hiçbir zaman kavrayamaz.

Bu bağlamda filmi incelemeye başlarsak, Ellen olağandışı zayıflığı, bu zayıflıktan dolayı çıkmış kemikleri ve vücudunun kendini ısıtmak için ürettiği tüylerle tipik bir anoreksiya bireydir.  Ellen kilo almamak için yeme davranışını kısıtlıyor, yemeklerin kalorileri sayıyor ve yediği besinleri yakmak için bedenine ağır gelen antrenmanlar yaparak telafi edici davranışlarda bulunuyordu. Ellen’a göre kilosu sağlıksız bir düzeyde değildi hatta bu zayıflığı sayesinde daha uzun süre yaşayacaktı. Ellen’ın bu cümleleri beden algısının bozulduğunun göstergesidir. Beden algısı o kadar bozulmuştu ki zayıflığının onu adım adım kaçınılmaz sona, ölüme, sürüklediğinin farkında değildi. İlerleyen sahnelerde ailesinin zoruyla Dr. Beckham ile görüşen Ellen zoraki bir şekilde tedaviyi kabul ederek yeme bozukluğu yaşayan başka bireylerle aynı evde yaşamaya başlamaktadır. Terapi evine girdiğinde evi tanıtan Luke’un yemek odasını ‘’işkence odası’’ olarak tanımlaması da anoreksi bireyler için yemek yemenin anlamını göstermektedir. Yemekler onlar için kalorilerden ibaretti ve yemek yemek onlar için bir işkenceydi. Ellen terapi evinde yakınlık kurduğu Luke ve diğer bireylerle zaman geçirdikçe hayattan keyif almaya başlamaktaydı. Luke bir amaç uğruna iyileşmek istiyordu. Ancak Ellen’ın bir amacı yoktu. Dolayısıyla iyileşmeye dair motivasyonu da yoktu. Bu noktada psikolojik bozuklukların tedavisinde motivasyon ve isteğin ne kadar önemli görebiliyoruz.

Film boyunca Ellen ve yeme bozukluğuna sahip diğer bireylerin yaşadığı zorlukları ve mücadelesini gördük. Peki bu bozuklukların altında yatan sebepler nelerdi? Ne oluyor da bireyler en temel ihtiyaçlarımızdan biri olan yeme davranışını bu denli kontrol edebiliyorlardı? Yeme bozuklukları hem fiziksel hem de psikolojik yönü olan bozukluklardır. Duygularımız, düşüncelerimiz ve gündelik hayat içerisindeki deneyimlerimiz ruh sağlığımızı ve dolaylı olarak fiziksel sağlığımızı etkileyebilmektedir. Bu açıdan baktığımızda anoreksiya nervozanın temelinde bireyin duyguları ve sorunları yatarken bedenin ihtiyacı olan besini alamamasıyla zayıflamakta ve bu zayıflık gün geçtikçe ölümcül bir hal almaktadır. Ellen’ın ruh haline ve aile ilişkilerine indiğimizde sorunlu aile ilişkilerine sahip olduğunu görebiliyoruz. Annesinin doğum sonrası lohusalık depresyonuna, duygu durum bozukluğuna sahip olduğu, Ellen’ın ergenliğinde yaşadığı sorunlarından dolayı annesinin kızıyla birlikte yaşamak istememesi ve babasının da kızının hayatında neredeyse hiç bulunmadığı düşünülünce Ellen’ın ailesiyle güvenli bir bağlanma kuramadığı ve yalnızlık yaşadığı düşünülebilir. Ayrıca boşanmış bir anne- babanın çocuğu olması ve annesinin aslında eşcinsel olması da Ellen’ın çocukluğunda travmatik olaylardı. Ellen kendi ailesi tarafından fark edilmeyen, görünmeyen ve bunun da farkında olan bir kızdı. Bu farkındalık onu ebeveynleriyle, özellikle babasıyla olan ilişkisi konusunda umutsuzluğa sürüklemişti. Ellen’ın aç kalarak dolaylı yoldan bedenine zarar vermesi belki de ailesi tarafından fark edilme, ilgi görme isteğinin ve hatta dünyada kendisini fazlalık hissediyor olmasının bir sonucu olabilir. Ayrıca ailesine ve mutsuzluğuna duyduğu öfkeyi bedenine zarar vererek dışa vuruyor olması da son derece olasıdır. Filmin en can alıcı sahnelerinden biri olan annesinin Ellen’ı beslediği sahne de aslında temelde Ellen’ın oral dönemde annesiyle kurmuş olması gereken bağa dikkat çekiyordu. Psikoloji öğrencisi gözüyle baktığımda açıkçası filmde daha fazla Ellen’ın geçmişine ve düşüncelerine yer verilmesini isterdim. Belki o zaman Ellen’ı bu noktaya getiren şeyleri Ellen’ın perspektifinden daha net öğrenebilirdik.

Filmi bütün halinde incelersek yeme bozukluklarını, bu bozuklukların temelini ve tedavi süreçlerinin zorluğunu anlatmak konusunda son derece başarılı bir filmdi. Filmin toplum tarafından önemsenmeyen ve küçümsenen bu bozukluklar konusunda farkındalık yaratması ve bilinç kazandırması da son derece değerliydi. Filmin sonunda Ellen’ı iyileşmiş bir halde görmüyoruz. Filmin sonunda Ellen yatılı eve eskisinden daha büyük bir kararlılık ve istekle dönmüştür. Ellen artık iyileşmek için istekli ve kararlıdır. Buradan psikolojik bozuklukların tedavisinin sabır ve kararlılık isteyen meşakkatli bir yol olduğunu anlayabiliriz. Önemli olan yolun sonundaki aydınlığa inanmak ve o aydınlığa duyulan istektir.

Sizler de Ellen’ın yolculuğuna ve anoreksiya nervozanın acımasız etkilerine tanık etmek isterseniz filme bir şans vermenizi şiddetle tavsiye ederim.

 

KAYNAKÇA

American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mentaldisorders (5th ed.). WashingtonDC: Author.

CİMELİ.E.(2020), Film Analizi: Kemiklerine Kadar (To the Bone)11 Eylül 2023 tarihinde https://www.monapsikoloji.com/  adresinden alınmıştır.

 

Tepki Ekle

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Nur Dunuk İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Psikoloji bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Lisans eğitimim süresince çeşitli topluluklarda görev aldım ve mesleki deneyim edinmek amacıyla stajlar yaptım. Güncel olarak akademik ve kişisel gelişimim için dil öğrenmeye ve düzenli kitap okumaya vakit ayırıyorum. Edindiğim bilgileri kişisel yorumlarımla harmanlayarak siz okuyuculara başarılı yazılar sunmaya gayret ediyorum.