DELİ KIZIN AŞK ŞARKISI
Modern edebiyatın öncü kadınlarından olan Sylvia Plath, Edebiyat dünyasında adı her daim anılan ve hayatı ne kadar trajik olsa da psikolojik durumunun edebiyatına gölge düşürmek yerine aksine daha da güçlendirdiği bir yazardır. Sylvia Plath 27 Ekim 1932’de Amerika’da doğmuştur. Çok küçük yaşta babasını kaybetmiş ve annesinin çok yoğun çalışma şartlarında birkaç işte birden çalışması dolayısıyla, annesinin ilgizliği ile büyümüştür. Sylvia Plath’ın yazılarında babasızlık, sevgi ve ölüm temaları çok fazla boy göstermektedir. Küçük yaştan itibaren yazıları çevresi tarafından çok beğenilmiştir ve ilgi çekmiştir. Edebiyata olan ilgisi o zamandan itibaren hep devam etmiştir. Daha sonrasında Smith College’da üniversite hayatına başlamıştır. Okul hayatında her zaman sınıfının en iyileri arasında olmuştur ve daha sonrasında İngiltere’de Fullbright bursunu kazanmıştır. Bu kadar parlak bir kişiliği olmasına rağmen kişisel hayatında yaşadığı zorluklar sebebiyle çok erken yaştan itibaren depresyonla mücadele etmiştir. Üniversite döneminde birkaç kez intihar girişimlerinde bulunmuştur.
Sylvia Plath’ın hayatını değiştiren en önemli olaylardan biri Ted Hughes ile tanışmasıdır. Ted Hughes da Sylvia Plath gibi dönemin yazarlarından biridir. Ted Hughes’un yazıları edebiyat çevreleri tarafından oldukça beğenilmektedir. Sylvia da o dönem kendini edebiyat çevrelerine göstermeye başlamıştır. Ted Hughes ve Sylvia Plath bir partide tanışmışlardır. Tanışmalarından çok kısa bir süre sonra evlenmişlerdir. Bu evlilikten iki tane çocukları olmuştur. Fakat her ne kadar dışardan her şey güzel gözükse de evlilik hayatları hiç de o kadar sağlam değildir. Ted Hughes, Sylvia Plath’ı birçok kez başka insanlarla aldatmıştır. Sylvia Plath bu durumdan şüphelense de her zaman kocasına büyük bir aşkla bağlı kalmıştır. Fakat üniversite döneminde olduğu gibi Sylvia’nın aklının köşesinde her daim ölüm yer etmiştir. Şiirlerinin temalarında bunların izlerini görmek mümkündür.
Bir gün Sylvia çocuklarının odasını bant ve havlu ile kaplayıp, odalarının hava almadığından emin olduktan sonra, aşağıya mutfağa inmiştir ve ocağın gazını açıp intihara teşebbüs etmiştir. Daha sonra bunun da etkili olmadığını düşünerek kafasını fırına sokarak intihar etmiştir.
Hep korktum senden,
Luftwaffe’nden, lafı ağzında gevelemenden.
Ve o düzgün bıyığından
Hele masmavi Ari gözlerinden.
Hey Tankçı, Tankçı, Ah Sen—
Tanrı değil, bir gamalı haçsın
Öyle karasın ki hiçbir gökyüzüne geçit vermezsin.
Her kadının gönlünde bir Faşist yatar,
Suratına yer tekmeyi, hayvan
Senin gibi hayvan, hayvandır kalbi.
Sylvia Plath ile tanıştığım, hayatından izler taşıyan ve psikolojik sıkıntılar çeken bir edebiyat öğrencisini konu aldığı kitabı “Sırça Fanus”, yazarın psikolojik analizinin yapılmasına yardımcı olabilecek nitelik taşımaktadır. Sylvia Plath’ın hayatında yaşadığı tüm psikolojik zorlukların edebiyatını güçlendirdiğini düşünmekteyim. Her ne kadar ölümü erken ve trajik olsa da Sylvia Plath, otuz yaşında dünyaya adından bahsettirecek eserler bırakmış ve insanların hayatlarına dokunabilmiştir.
Kaynakça
Tepki Ekle