Stockholm Sendromu; Celladına Aşık Olmak

Stockholm Sendromu, kaçırılan bir kurbanın kendisini kaçıran kişiye karşı olumlu duygusal bağ hissetmesi olarak tanımlanmaktadır.

Eylül 26, 2023 - 00:36
Eylül 26, 2023 - 13:53
 0  21
Stockholm Sendromu; Celladına Aşık Olmak
Stockholm Sendromu; Celladına Aşık Olmak

Stockholm Sendromu Nedir?

Stockholm Sendromu, kaçırılan bir kurbanın kendisini kaçıran kişiye karşı olumlu duygusal bağ hissetmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu bağın mağdur için bir savunma mekanizması olarak oluştuğu, kendisini esir alan kişiyle empati kurmasını sağladığı, durumu kabul etmesine yol açtığı, onu esir alan kişiye karşı meydan okumayı ve saldırganlığı sınırladığı ve aksi takdirde potansiyel olarak tehlikeli bir durumda hayatta kalmayı sürdürdüğü varsayılmaktadır.  Bu nedenle suçlu ile bir bağ oluşturduğu için Stockholm sendromu terimi, travmatik bağlanma terimi ile aynı anlamda kullanılmaktadır. 

Stockholm Sendromu Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Stockholm sendromu adını 1973 yılında İsveç’in Stockholm kentinde başarısız olan bir banka soygunundan almaktadır. Banka soyma girişiminden sorumlu olan Jan- Erik Olsson elinde silahla bankaya girerek dört banka çalışanını rehin almıştır (McKenzie, 2004:7). Olsson olay yerine gelen polislerden bir takım isteklerde bulunmuştur ( Hapishane arkadaşı Clark Oderth Olofsson’ın getirilmesi, para ve araba) (Namnyak vd., 2008: 5). İsteklerinin yerine getirilmesi için rehineleri kullanan Olsson aynı zamanda rehinelerin bankanın kasa alanında ailelerini aramalarına müsaade etmiştir (Jameson,2010: 342). Bu banka soyma girişimi altı gün kadar sürmüştür ( Adorjan vd., 2010: 457). Sonunda polisin gerçekleştirdiği operasyon sonucunda Olsson teslim olmayı kabul etmiştir ( Ase, 2015: 3-4). Başarısız banka girişimi sonucunda serbest kalan dört banka çalışanı ilgi çekici açıklamalarda bulunmuştur. Yaptıkları açıklamalarda onları rehin alan kişiden değil de polisten korktuklarını belirtmişlerdir (Smith, 2009:1). Ayrıca onları rehin alan kişiyi savunmuşlar ve onun aleyhine ifade vermeyi de kabul etmemişlerdir (Adorjan vd., 2010: 457). Rehinelerin kendilerini rehin alan kişiye karşı duydukları olumlu duyguları ve özgürlüklerini kısıtlayan bu kişi ile neden böyle bir bağ kurduklarını açıklayabilmek için Stockholm Sendromu ortaya çıkmıştır (Smith, 2009: 1). Stockholm sendromunu ileri süren kişi ise: banka soygununda polislerin yanında bulunan Psikiyatr Bejerot’dur ( Ase, 2015: 4). Psikiyatr Bejerot, rehinelerin verdikleri tepkileri ‘klasik beyin yıkama tepkisi olarak tanımlamış ve Stockholm sendromu adını vermiştir ( Adorjan vd.,2012: 457). 

Stockholm Sendromu Neden Olur,  Nasıl Gelişir?

Stockholm sendromunun neden geliştiğine dair teoriler vardır ve bunlardan en çok alıntılanan Graham’ın teorisi olmuştur. Graham, Stockholm sendromunun, bazı koşullar var olduğunda ortaya çıktığını savunmuştur: Graham, dokuz farklı kurban grubu üzerinde yaptığı çalışma sonucunda bu teoriyi oluşturmuştur. Graham teorisini şu şekilde ifade etmiştir (Graham,1994: 3)

  • Kişinin hayatta kalmasına yönelik bir tehdit hissetmesi ve kendisini kaçıran kişinin bu tehdidi büyük olasılıkla gerçekleştireceğini düşünmesi,

  • Esir tarafından, esir alanın eylemlerinden küçük bir iyilik bile algılaması,

  • Onu esir alan kişinin bakış açısı dışındaki bakış açılarından kalıcı olarak uzaklaşması,

  • Kurbanın kaçma konusundaki yaşadığı yetersizlik hissi.

Bu koşulların gerçekleştiği bir olayda mağdur olan kişi, kendisini mağdur edenin etkisi altına girmektedir (Garip, 2017: 4). İnsanların bu tür korkunç deneyimler karşısında hayatta kalma dürtüsü, onlara bunu yaşatan kişiye kızma arzularından daha güçlü bir dürtüdür (Strentz,1980: 148). Mağdurların kendisini esir alan kişilerle özdeşleşmesinin bu nedenle stresin getirdiği koruyucu bir mekanizma olduğu iddia edilmektedir (Adorjan vd., 2012: 458).


Stockholm Sendromu: Vaka Örneği; Natascha Kampusch’ın Esareti

1998 yılında Viyana’da gerçekleşen olayın kurbanı olan Natascha Kampusch (NK), Wolfgang Priklopil tarafından henüz 10 yaşındayken okula giderken kaçırıldı. 8 yıl boyunca işkencelere maruz kalan Kampusch, 2006 yılında Priklopil’in dikkat dağınıklığından faydalanarak kaçmıştır. Kampusch kaçtıktan sonra Priklopil intihar etmiştir (Namnyak vd.,2008: 7). Natascha Kampusch, verdiği bir röportajda, kendisini uzun süre esir tutan adamla bilgi alışverişinde bulunduğunu, onun hayatının önemli bir parçası haline geldiğini ve vefatına üzüldüğünü ifade etmiştir.

Son olarak, Stockholm Sendromu, insan psikolojisinin karmaşıklığını ve insanların zorlu koşullar altında nasıl duygusal bağlar kurabileceğini gösteren çarpıcı bir fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır. Stockholm Sendromu, sadece rehine durumlarıyla sınırlı bir olgu değildir, aynı zamanda insanlar arasındaki bağların ne kadar karmaşık ve derin olabileceğini anlamamıza yardımcı olan bir örnek sunar. Stockholm Sendromu, insan doğasının karmaşıklığını ve insanların dayanışma içgüdüsünün gücünü vurgulayarak, psikoloji ve sosyal bilimler alanında sürekli bir inceleme ve öğrenme konusu olarak önemini korumaktadır.




Referans:

  • Namnyak, M., Tufton, N., Szekely, R., Toal, M., Worboys, S., & Sampson, E. L. (2008). ‘Stockholm syndrome’: psychiatric diagnosis or urban myth?. Acta Psychiatrica Scandinavica, 117(1), 4-11.

  • ÖZDOĞAN, D., & DÜŞÜKCAN, M. (2023). STOCKHOLM SENDROMU. Yönetim Ve Organizasyon Sendromları 2, 7.

Tepki Ekle

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Melike Yavuz Merhaba ben Melike Yavuz. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Psikoloji bölümünde 3.sınıf öğrencisiyim. Bir süredir okuduğum, öğrendiğim ve ilgi duyduğum alanlardan oluşan makalelerimi Sayedra Psikoloji Blog'ta paylaşıyorum.